7 Aralık 2009 Pazartesi

Öylesine

Tamamında ya da herhangi bir parçasında anlam bütünlüğü taşımayan bu yazıya hoş geldiniz.

Belki bir ilişkiyi atlattınız önceki gün, ya da sadece bakkala gittiniz. (Burada bir parantez açmalıyız: Evet, bir insan, bir gün boyunca yalnızca bakkala gitmiş olabilir.) Sabah arayıp soracak kimseniz yoksa eğer –ki lükstür bazen-, önce derin bir nefes almalı. İstanbul’a, ya da her neredeyseniz oraya, güneş doğmuş, gazete taşıyan kamyonetler yola dökülmüş. Güvercinler guruldamakta, öğrenciler homurdanmakta.

İşte, insanlık tarihi kadar eski bir ikilemle karşı karşıyayız: Yatakta kalıp “ölüme eş uyku”yu bir sevgili gibi koynuna mı almalı, yoksa kürek mahkumu gibi elini yüzünü yıkamaya mı gitmeli? İlkini seçenler bu paragrafın başına dönüyor ve büyük olasılıkla yaşamlarının birçok gününde yalnızca bakkala gidiyorlar.

Yataktan kalkmaya cesaret edenler için yaşam sürprizlerle doludur. Klozette otururken uykuya dalabilir, iş yerinde hayatınızın aşkını bulabilir ya da durduk yerde bir yayayı ezebilirsiniz. Bir yayayı ezmediğiniz ve klozette uyuyakalmadığınız tüm günler, büyük olasılıkla diğerlerine göre daha huzurlu geçecektir. (Ancak burada da bir parantez açmalı: Trafik ışığına yürümeye üşenip elindeki torbalarla yola atlayan, matruşka görünümlü teyzeyi ezip kısa bir süre huzur bulabilirsiniz.) Bu noktada, bienal başlığını andıran şu temel soruyu sormak gerekir : İnsan huzuru mu arar?

Orta sınıf hayallerini süsleyen “ev, araba ve sıcak aile ortamı” bir hayat modeli olarak her gün beynimize boca edilse de, bu modelin tekdüzeliği, onun bazı zihinlere kök salmasını engellemekte, nice kocayı pavyon kapılarına, nice kadını kuaförlere savurmaktadır. (“Neden?” diye soranlar için: Kadınlar, canları sıkkın olduğunda kuaföre gider, ancak bu cinsiyetçi genelleme istatistiksel verilere dayanmamaktadır.)

Tabii ki bu yaşam tarzında tam anlamıyla aradığını bulanlar da vardır; onlar mandalinaları, dizileri ve evde top oynayan çocuklarıyla, anne, baba, enişte, baldız gibi kavramların yorgansı sıcaklığında yuvarlanır giderler. Orta sınıf huzuru az masraflı ve büyük ölçüde güvenlidir, zira orada insanlar “Aman evladım!” ilkesiyle büyür, “Ne gereği var?!” çerçevesinde gelişir ve son çeyreği de “Hadi yatın artık”çı bir yaklaşımla tamamlarlar.

Bu yaşam formu yalnızca bize mi aittir, söylemesi zor. Ancak bazı beylik laflar ve nereden geldiği belli olmayan veriler gösteriyor ki, Batı insanı uzanmak nedir bilmemektedir. Kabaca genellersek, (Selam sosyologlar, ben genelliyorum, ya siz?) Doğu insanı en düşük enerji seviyesinde kalmak için tüm aileyi yerine oturtmaya çalışmakta, Batılı ise ailesini alıp Oktoberfest’e, Büyük Kanyon’a falan gitmektedir.

Bu bağlamda, bu yazıyı küt diye bitirirken, daha en baştan bir şey vaadetmediğimi hatırlayarak seviniyorum. Yoksa konuyu bağlamak için bir hayli yorulabilirdim.

4 yorum:

  1. konuyu sonlarken zorlanacagini dusunerek mi ust paragraf yapip yazi basinda belirttin yoksa -`gelisine yaptim bi baktim sonunda oyle apansiz issiz kaldim kuut diye bitiriyorum ohh be iyki basinda bole bir giris yaptim ` mi dedin??

    YanıtlaSil
  2. Yazıya başlarken sonunun gelmeyeceğini biliyordum, o yüzden en başta yazdım. Apansız ıssız kalmadım bin şükür.

    YanıtlaSil
  3. cok sukur;)) sevindim adina;)) ((aslinda sevinmedim ama yazdim silmek istemedim banane di mi;) ))

    YanıtlaSil
  4. bence güzel olmuş, küt'ü de beğendim, ilerde devamının gelme olasılığını da.. bu arada artık "doğulu" Türkiyeliler de ailecek çoluk çocuk gezmeye gidiyor evde durmuyorlar.. çocuklar yemek yemiyor, anneler sinirli, babalar huzursuz, hep bi kaos var evet ama olsun geziyorlar, oturmuyorlar..

    YanıtlaSil